Osman Hamdi Bey hakkında merak edilen soruların cevapları. Kısaca Hayatı, eserleri, tabloları ve biyografi bilgileri.
Doğum tarihi, ailesi;
30 Aralık 1842 tarihinde, Osmanlı Devleti (İstanbul)’da dünyaya gelmiştir. Kadıköy’ün ilk belediye başkanı, ressam, müzeci ve arkeolog’dur.
Babası Sakız Adası’ndan evlatlık olarak alınan Rum asıllı Osmanlı Sadrazamlarından İbrahim Ethem Paşa’dır. (Babası, Osmanlı’nın ilk maden mühendisi olarak tanınmaktadır. Bir çok kaynakta Sakız Adası’nda bir isyanın bastırılması sonucunda devşirilmiş bir Rum çocuğu olduğu belirtilmektedir.) Kardeşlerinden Halil Ethem Bey, kimyager, felsefeci ve müzeci, Mustafa Bey İstanbul Gümrük Müdürü, İsmail Galip Bey ise nümizmat (nümizmatik bilimsel disiplininin kurucusu)’dur. Ailenin ikisi kız, altı çocuğundan en büyüğü olarak dünyaya gelmiştir.
Osman Hamdi Bey arkeoloji çalışmaları;
Tarihte ilk Türk Arkeolog ünvanının sahibidir. İlk arkeolojik çalışmalarını Bağdat’ta gerçekleştirmiş, daha sonra gerekli yasanın çıkarılmasını sağlamış ve tüm arkeolojik çalışmaların kontrollerini üstlenmiştir. Bu şekilde Osmanlı’da Arkeoloji Bilimi’nin temelini atmıştır.
1887 ve 1888 yılları arasında gerçekleştirdiği en önemli kazı çalışması, Lübnan Sayda Kral Mezarlığı’dır. Bu kazılar sırasında MÖ. 4. yüzyıla ait Sidon Kralı Abdalonymos’a ait olduğu düşünülen İskender Lahdi’ni (Makedonya Kralı Büyük İskender’in Perslerle yaptığı savaşlara ilişkin rölyefler bulunduğu için bu adı almıştır) bulmuştur. Günümüzde İstanbul Arkeoloji Müzesi’nde sergilendiği belirtilmektedir.
Uluslararası üne ise, bu kazılarla ilgili arkeolog Salomon Reinach ile birlikte Une necropole a Sidon (Sayda Kral Mezarlığı) isimli bir kitap yazıp 1892’de Paris’te yayımlanması ile gerçekleşmiştir.
29 yıl boyunca İstanbul Arkeoloji Müzesi’nin müdürlüğünü üstlenen Osman Hamdi Bey, bu müzeyi dünyanın sayılı müzeleri arasına dahil ettirmeyi başarmıştır. Çağdaş Türk müzeciliğinin kurucusu olarak tanınmaktadır.
Arkeolog kimliğinin yanı sıra ilk Türk ressamları arasında da yer alan Osman Hamdi Bey Türk resminde figürlü kompozisyon kullanan ilk ressam’dır. 2018 yılı itibariyle Mimar Sinan Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi olarak bilinen, eski adı ile Sanayi-i Nefise Mekteb-i Alisi’nin kurucusudur.
Eğitim, Resim ve evlilik hayatı;
Babası gibi öğrenim hayatını Avrupa’da gerçekleştirmiştir. 1856 senesinde Maarif-i Adliye okuluna başlamış, henüz 16 yaşında yapmış olduğu kara kalem çalışmaları çevresindeki kişilerde hayranlık uyandırmıştır. Bir süre babası ile Viyana’ya gitmiş ve orada sergi ve müzelere yoğun ilgi göstermiştir. Bir kaç sene sonra ise babası tarafından Paris’e Hukuk okuması için gönderilmiştir. 12 sene Paris’te kalmış, o yıllar arasında dönemin ünlü ressamları Boulanger ve Jean-Leon Gerome’in atölyelerinde çıraklık yapmış ve çok iyi resim eğitimi almıştır.
1867 yılında Paris Dünya Sergisi’ne Pusuda Zeybek, Zeybeğin Ölümü ve Çingenelerin Molası isimli üç yapıtını göndermiştir. Ancak bu eserlerin günümüzde maalesef nerede oldukları bilinmemektedir. Pariste yaşadığı dönemde Marie ile tanışmıştır. 10 sene Marie ile evli kalan Osman Hamdi Bey’in bu evliliğinden Hayriye ve Fatma isimlerinde iki kızı olmuştur.
Paris’ten döndükten sonra Bağdat İli Yabancı İşler Müdürlüğünde çalışma hayatına atılmıştır. Bağdat’a daha sonra Mithat Paşa Vali olmuş ve o dönemde şehrin bir çok görünümüne ait tablolar yapmış, Bağdat Tarihi ve arkeolojisi ile ilgilenmiştir.
Daha sonra İstanbul’a dönen Osman Hamdi Bey burada Saray Protokol Müdür Yardımcısı olmuştur. Aynı dönemde Viyana’da düzenlenmiş olan Uluslararası Sergi’de komiser olarak görev yapmıştır. O sırada yine ilk eşinin ismini taşıyan Marie isminde Fransız bir bayan ile evlenmiştir. Eşi daha sonra Naile Hanım ismini almıştır. Bu evliliğinden de Nazlı, Ethem, Melek ve Leyla isimlerinde üç kızı bir de oğlu olmuştur.
Osman Hamdi Bey memurluk hayatının ardından;
1875 senesinde Kadıköy’ün ilk belediye başkanı olarak görevlendirilmiş, görevi bir sene sonra son bulmuştur. Osmanlı Rus harbinin ardından devlet memurluğunu terk etmiş, 1881 yılında Müze-i Hümayun müdürü Anton Dethier’in ölümü sonrası, Padişah tarafından müze müdürlüğüne atanmıştır.
1882 yılında ise II. Abdülhamit tarafından Sanayi-i Nefise Mektebi (Türkiye’nin ilk güzel sanatlar okulu) müdürlüğüne atanmıştır. Bu görevin ardından ise ilk olarak Asar-ı Atika Nizannamesi’nin yürürlüğe girmesini sağlamıştır. Yasa gereği, Osmanlı Topraklarından, Batı topraklarına hiç bir şekilde eski eserlerin kaçırılmamasını sağlamıştır.
Osman Hamdi Bey ilk Türk Bilimsel kazı çalışmalarını da başlatmış, Nemrut Dağı, Lagina (Muğla, Yatağan) ve Sayda (Lübnan)’da arkeolojik kazılar gerçekleştirmiştir.
Arkeoloji çalışmalarını aralıksız olarak sürdürmüş çevresindeki kişileri de yönlendirmiştir. Oğlu Mimar Ethem Bey Aydın Güzelhisar (Tralles)’te kazılar yapmış, Antik Yunan tanrısı Artemis’e adanmış bir tapınağın frizleri ve bir çok eseri çıkarmış, Müze-i Hümayun’a getirtmiştir.
Ayrıca kardeşi Halil Ethem Bey Aydın’da Alabanda ve Sidamara antik kentlerinde kazı çalışmaları yapmıştır.
Müze memurlarından olan Makridi Bey, Taşöz, Notion, Boğazköy, Alacahöyük ve Rakka kazılarını sürdürmüştür.
Sıkı kazı çalışmaları sonrasında eserleri sergileyebilmek için yeni bir bina gerekmiştir. Eserler Aya İrini’den sonra Çinili Köşk’e taşınmış yine de yeterli gelmemiştir. O dönemin yöneticilerini ikna ederek günümüzdeki İstanbul Arkeoloji Müzesi binasını yaptırmıştır. Bina üç aşamada tamamlanmış, ilk kısmı 1899, ikinci kısmı 1903 ve 3. cü son kısmı 1907 tarihinde ziyarete açılmıştır.
Müze ve arkeoloji çalışmaları son hızda devam ederken bir yandan da resim çalışmalarını sürdürmüştür. Resimlerinin çoğunluğunu Gebze, Eskihisar’da bulunan evinde yaz aylarında yapmıştır. En dikkat çeken ve özgün eserlerinden bazıları Silah Taciri ve Kaplumbağa Terbiyecisi’dir. Günümüzde bir çok resmi Londra, Liverpool, Boston, İstanbul Resim ve Heykel Müzesinde sergilenmektedir.
Ölümü ve cenazesi;
Osman Hamdi Bey, 24 Şubat 1910 tarihinde 67 yaşında, İstanbul, Kuruçeşme’de yaşamını sürdürdüğü yalısında hayata gözlerini yummuştur. Cenaze namazı Ayasofya’da kılınmış, ardından müze’nin bulunduğu Çinili Köşk’e getirilmiştir. Daha sonra vasiyeti neticesinde Eskihisar’a defnedilmiştir. Mezarı başına ise Bakanlar Kurulunun vermiş olduğu bir karar ile isimsiz iki Selçuklu taşı konmuştur. Günümüzde 1987 yılından bu yana Eskihisar’daki köşkü müze olarak hizmet vermektedir.